Sualtının Büyüleyici Canlıları: Denizatları
Denizatları değişik formları ve yüzme stilleri ile tarih boyunca çeşitli efsanelere ve mitolojiye konu olmuştur. Ilıman, subtropik ve tropik denizlerin kıyı kesimlerinde yaşıyan denizatları, tür olarak çok ilginç bir yaşam biçimine sahiptir. Yavaş yüzdüğü ve geniş alanlarda dağınık olarak yaşadığı için (başka bir eşle karşılaşması zor olduğundan) monogamik ve eşine sadık olarak yaşamını sürdürdüğü iddia edilir. Türkiye denizlerinde deniz çayırlarının ve bitkilerinin olduğu kıyısal alanlarda dağılım gösteren iki türü vardır; Hippocampus Hippocampus ve Hippocampus Ramulosus. Üreme dönemleri Nisan - Ekim ayları arasında olup dişi, yumurtaları erkeğin kesesine bırakır. Yumurtanın olgunlaşma döneminde erkek denizatı, keseciğinde yumurtaları korur, oksijenler ve besler. Yavrular yumurtadan kesecikte ayrılır ve daha sonra da kesecikten çıkar.
Sayıları tüm dünyada ve Türkiye'de hızla azalmakta olan denizatları yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır. Uzakdoğu geleneksel tıp inancına göre pek çok hastalığa iyi geldiği iddia edilen ve afrodizyak etkisi gösterdiğine inanılan denizatlarına dünya çapında yoğun bir talep vardır. Ayrıca anahtarlık, hediyelik ve süs eşyası yapılma amacıyla kurutularak çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. Bu sevimli canlıların yurdumuz denizlerinde de nesillerini devam ettirmelerini istiyorsak kıyı tahribatına, ince gözenekli dip ağlarına, dinamitle avlanmaya, trol gibi dibi kazıyan avlanma yöntemlerine, kurutulmuş denizatı ticaretine acilen engel olmamız gerekmektedir.
Aşağıdaki fotoğraflar, Türkiye denizlerinde çekilmiştir. Habitat kaybının yok olma demek olduğu bu türün neslinin devamını sağlayabilmesi için bu fotoğrafların "denizde" çekildiğini söylemekle yetineceğim. Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.....
Hippocampus Ramulosus
Denizatlarının da dahil olduğu Syngnathidae familyasına ait olup bir kamuflaj ustası olan iğne balığına (ya da Deniziğnesi) İstanbul Boğazında ve diğer denizlerimizde de zaman zaman rastlamak mümkündür.
İğne Balığı
Denizatı fotoğraflama çalışmam bugüne kadar yaptığım makro çekimler arasında en zorlandığım çalışmalardan biri sayılabilir.. Işıklandırma ve pozlama bakımından koyu renk bireylere özellikle dikkat etmenin yanında asıl sorun bu canlıların adeta "utangaç" olmaları ve hep sırtlarını dönmeye çalışmalarıydı. Normalde sualtı canlıları kamerayı görünce ilk tepki olarak ortamdan uzaklaşıp kaçarlar. Denizatlarının ilk tepkisi ise önce sırtlarını dönüp, ondan sonra kaçmaya "çalışmak" oluyor. Bu sevimli canlıyı vizöre tam yerleştirmek ve netleyebilmek için mecburen garip spiraller çizerek, durmadan dönerek çekim yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu çekim sırasında yaptığım "garip" hareketler oradan geçmekte olan kalabalık bir akya sürüsünün dikkatini çekmişti. Denizatı daha zor bulunan bir canlı olduğundan ben akyalarla hiç ilgilenmemek zorunda kalınca (!) akyalar (kıskandılar herhalde) etrafımı duvar gibi sarıp iyice yakınlaştılar.. Dayanamayıp bir iki fotoğraflarını çektim "mecburen"...
Denizatını Görüntülerken "Kıskanç" Akyalardan biri
Foto: Birkan Babakol